9 Haziran 2012 Cumartesi

GAMZE


Gülmekle ağlamak arasında duran bir virgül gibi kıvrık, arada durur gamze. Yüzün kenarına yerleşmiş, biraz haylaz, biraz baştan çıkarıcı, bakanı içine çeken ve hapseden, başdöndüren bir çukur... Dudaklar biraz kıvrılsa, hafifçe tebessüm etse, kıskançlıkla ortaya çıkıp hepsini gölgede bırakır, bütün ilgiyi üstüne çekmek için yavaşça yayılır yüze.
Zordur gamzenin karşısında oturmak, sahibini dinlemeye çalışmak. Varlığını unutup gözünü ayırdığın anda, döne döne, öyle derin, öyle güzel ortaya çıkar ki bin pişman eder insanı unuttuğuna. Her ortaya çıkışında daha derin, daha çekici olup herşeyi bırakıp içine, derinlerine dalıp kaybolma isteği yaratır. Dönerek ve hızla içine düştüğün anda, kapıları kapatıp kurbanı bilincini yitirip yolunu kaybedinceye kadar da hiç durmaz.
Karşı koyamayıp dokunma isteğiyle elini uzatırsan, bir gonca gibi kadifemsi ve narindir parmak uçlarında toplanan. Ateşe dokunmakla birdir gamzeye el uzatmak; değinceye kadar sıcağı cezbeder, daha da yaklaştırır kendine ve dokunduğun an yakar, canını acıtır; yine de elini çekemezsin... Orada; acı ve sarhoşlukla mahkumiyetin başlamıştır. Ve sen de hiç özgür kalmayı dilemezsin...