6 Mayıs 2011 Cuma

FOSEPTİK



Eskiden, yani ben çocukken, öyle Bodrum "beach"lerinde salınıp akşam olunca da barlarda, kulüplerde "fink atmak" yoktu. Biz, yaz gelince Kumburgaz, Kamiloba, Büyükçekmece, Selimpaşa, Silivri gibi İstanbul'a yakın çeşitli yerlere dağılırdık. Çoğu kimsenin buralardaki sitelerde yazlığı vardı. Evi olmayanlarsa sezonluk bir ev kiralar, okulların kapanışından açılışına kadar buraları mesken tutardı. Bu yerlere ulaşım, belediye otobüsünden daha rahat ama asla şehirlerarası otobüs konforuna da ulaşamamış, öyle arada kalmış bir otobüs tipiyle yapılır, yol boyunca bolca sigara dumanına ve yükek sesli arabeske maruz kalınırdı.
Siteler bu yerlerin en önemli yapılarından biriydi. Olabildiğince dandik malzeme kullanarak yapılan bu binaların büyük balkonları vardı. Özellikle haftasonlarında, evin erkeğinin de yazlığa gelmesiyle bu balkon önce harika mangal kokularıyla dolar, içki bardaklarının çarpışma sesi duvarlara yansır, gecenin ilerleyen saatlerinde çekirdek çitirtisi, çay karıştırma şıngırtısı ve tabi ki okey taşlarının "şak!" diye yankılanan sesiyle dolup dolup taşardı. Saat 12'ye kadar yapılan tüm bu faaliyetlerin sonunda, uyumakta olan komşuları rahatsız etmemek için ve biraz da yürüyüş olsun diye evden çıkılır, okeyde kaybeden çift tarafından dondurmalar ısmarlanırdı.
Gündüzler ise başka bir curcuna haliydi. Sabahtan yapılan sıkı kahvaltıdan sonra plaj çantası hazırlanır, katlanır şezlonglar, havlular ve yere sermelik hasırlar alınır kumsala gidilirdi. Marmara'nın güzel, ince ve beyaz kumuna ayak basmak da ayrı bir keyifti, ta ki kova ve kürek takımını alıp kazmaya başlayıncaya kadar. O canım kum kazdıkça önce grileşir sonra da kapkara olur çıkardı. Anneler seslenirdi hemen; "Kızım kazma daha fazla! Ay çıktı gene foseptikler!" B*kun kibarca söylenen bu halini, bu tip yerlere giden çocuklar küçücük yaşta öğrenirlerdi. Çünkü sıklıkla "foseptik"le ilgili bir sorun olurdu. Mesela "foseptik" tıkanır ve açmak için koca damperli, çok gürültülü ve kokulu bir "foseptik" kamyonu (vidanjör) gelirdi. Olur olmaz yerlere "foseptik " çukuru açılır, lodos oldu mu da "foseptik"  teper(!) , feci kokardı.
Neyse efendim, plajda öğle güneşinin çıkmasıyla, özellikle de benim teyzem gibi yanık tenle kafayı bozmuş olan kadınlar, çeşitli formüller geliştirir ve uygulardı. Kakao yağı, kola, havuçyağı, bebeyağı ve vazelin en bilinen yöntemler arasındaydı. Denize girmek içinse rüzgarın yönü, hızı gibi bir takım veriler gerekirdi çünkü, doğru şartlar oluşmadığında yosun ve denizanalarıyla yüzmek durumunda kalabilirdiniz. Hatta, "koli basili" de o zamanların ünlü ve denizden kapılan bir mikrop türüydü.
  Güneşin batmaya başlamasıyla yavaş yavaş toparlanılır, eve dönülürdü. Dönülürdü dönülmesine de o kumlu ayaklarla içeriye girmek mümkün olmadığından, ayaklar bahçede güzelce yıkanırdı önce. Eve gelip de yıkanma faslı da bitince mis gibi yemekler yenir, sohbet, muhabbet gırla gider, kahkahalar site sakinlerini şenlendirirdi. Yaşlar büyüdükçe yemekten sonra evde kalmak yerine "arkadaşlarla dondurma yemeye" gidilir, biraz daha büyüyünce 12'de dönmek şartıyla diskoya (külüp ya da bar değil, bildiğin dis-ko) gidilirdi. Danslar edilir, kaçamak bakışlar atılır ve küçük bir öpücükle yaz aşklarının tatlı heyecanı sarardı.
Eskiden, yani ben çocukken.